The Newsroom'dan Neler Öğrendik?

The Newsroom

Temposu yüksek dizilere bayılıyorum. Bu dizi Aaron Sorkin tarafından yazılmışsa izlemesi daha bi keyifli oluyor. Yüzeysel bir anlatım yerine akıcı bir hikayenin içinde buluyorsunuz kendinizi. Görüntüler bizim için birer "ütopya" olsa da, zaten keyifli olan gazetecilik mesleğini adeta yaşatıyor. The Newsroom için iyi bir kokteyl benzetmesi de yapabiliriz, tadına baktığınızda her bölümün lezzeti ayrı. Peki biz bu diziden neler öğrendik? 

Odaya hışımla girilir 


Bu ayrıcalık çoğunlukla Mackenzie’ye ait. Sıradışı bir şey olduğunda, genellikle Will’in odasına dalan Mackenzie, tartışma sona erdikten sonra sakinleşip sessizce terk ediyor odayı. Ama o ana kadar bolca el kol hareketi yaparak, hayatının en önemli tartışmasını yapıyormuşcasına Will ile mücadele ediyor. Onunkisi sadece laf yetiştirme mücadelesi değil, fiziksel bir çaba da aynı zamanda.

Endişeli gözler ekrana kilitlenir 


Will’in canlı yayın vukuatları meşhur: Yazılı metnin dışına çıkmak, arka arkaya sorduğu cevabı belli sorularla konukları tek söz dahi söyleyemeyecek hale sokmak, sinirini belli edecek ifadeler kullanmak ve sık sık sesini yükseltmek gibi... Mackenzie’nin böyle başına buyruk bir sunucuya bir çok kez müdahele etmek gibi bir şansı bile olmadı. Genelde kontrol odasındakilerin, endişeli gözlerle ekrana bakmaktan başka çaresi olmuyor.

Kalem ucu yavaşça kemirilir


Kalem ucu ısırmak, haberciliğin yapı taşlarından biri. Gergin anlarda, kritik bir konu üzerine düşünürken, çaresiz bir durumdayken veya birini hipnotize olmuşcasına dinlerken, eldeki kalem yavaşça ağza yaklaştırılır ve gol! Kalemlerinizin arkası hiç ısırılmadıysa, haberciliğinizden şüphe etmelisiniz.

Kollar havaya kalkar


Haber merkezinin en sakin günlerinde bile, mutlaka birinin kollarını bir o yana bir diğer yana sallayarak heyecanla derdini anlatmaya çalıştığına rastlamışsınızdır. Bu “biri” de genellikle doğuştan telaşlı bir yapıya sahip olan Mackenzie ile sinirini kontrol altında tutmakta zorlanan Will oluyor nedense.

Sessiz bakışmalar yaşanır


Hızlı konuşmak haber merkezlerinde çalışmanın gerekliliklerinden biri. Zira sabırsızlık ve çabucak karara bağlama arzusu had safhada. Ama yine de bazen kelimelerin yetersiz kaldığı, sessiz bakışmaların günün kurtarıcısı olduğu anlar da yok değil. İşte o anlarda birbirine en yakın hisseden karakterlerin gözleri, ofisin farklı köşelerinden yola çıkıp orta noktada buluşabiliyor. Bu samimi buluşmayı tek fark edenin bizler olması da ayrı keyifli.

Sinir krizleri geçirilir


Merak etmeyin, haber merkezinde sinir krizi geçirmek tamamen normal. Eğer iyi bir nedeniniz varsa, bir telefonu yere atıp üzerinde tepinebilir, kilitli bir kapıyı omzunuzla devirmeye çalışabilir, kameraya telefonunuzu fırlatabilir veya bilgisayar ekranını yerinden söküp kullanılmaz hale gelene kadar tekmeleyebilirsiniz.

Nefes almadan konuşulur


Duraksamadan konuşmazsanız, her an birinin sözünüzü kesme ihtimaliyle karşı karşıya kalırsınız. Bu da tartışmada haksız duruma düşmenizi kolaylaştırır. Haber merkezinde biriyle konuşurken kibarlık yapmanıza gerek yok. Derin bir nefes alın ve fikirlerinizi ardı ardına sıralayın.